Son yıllarda yapılan araştırmalar, kolorektal kanserin (kolon kanseri) özellikle 50 yaş altı bireyler arasında alarm verici bir artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu durum, sağlık uzmanlarını harekete geçirmiş ve nedenleri üzerinde derinlemesine incelemeye teşvik etmiştir. Uzmanlar, bu artışın kimi zaman genetik faktörlerle ilişkili olduğunu kabul etse de, beslenme alışkanlıklarının da önemli bir rol oynadığına dikkat çekiyor. Çeşitli gıda maddeleri, bu hastalığın tetikleyicileri olarak öne çıkıyor ve araştırmalar, sağlıksız diyetle kötü beslenmenin etkilerini vurguluyor.
Kolon kanseri, son yıllarda belirgin bir şekilde genç yaş grubunu tehdit eden bir hastalık haline geldi. 1970’lerden bu yana, 20-39 yaş arası bireylerde kolorektal kanser vakalarının sayısı artmış olup, bu durum sağlık politikalarının yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Kolorektal kanserin teşhisi genellikle 50 yaş üstü bireylerde yaygınlaşırken, 50 yaş altı bireylerde bu hastalığın daha sık rastlanması, özellikle genç nesilin beslenme alışkanlıklarının sorgulanmasına neden olmuştur. Uzmanlar, bu artışın bazı güçlü sebeplerinin bulunduğunu dile getiriyor.
Gelişmiş ülkelerde hızlanan yaşam tarzı değişiklikleri, hareketsizlik ve işlenmiş gıdaların aşırı tüketimi gibi faktörler, genç nesil arasında kolon kanseri riskini artıran başlıca etkenler arasında sıralanıyor. Özellikle yüksek miktarda kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinin tüketimi; obezite, diyabet ve diğer sağlık sorunlarıyla güçlü bir ilişki göstermektedir. Araştırmalar, işlenmiş etlerin ve kırmızı etin bağırsak sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu kanıtlıyor. Bunun yanında, posadan yoksun gıdaların tüketimi de bağırsakların sağlıklı çalışmasını engelleyerek kanser riskini artırmaktadır.
Beslenme uzmanları, gençlerin günlük diyetlerindeki işlenmiş gıdaların sağlığı tehdit eden unsurlar arasında en kritik neden olduğunu vurgulamaktadır. Fast food, abur cubur ve aşırı şekerli içecekler, yalnızca kilo alımına yol açmakla kalmaz, aynı zamanda bağırsak sağlığını da olumsuz yönde etkiler. Yüksek yağ oranı, rafine şeker ve tuz içeren bu gıdalar, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatır ve kanser hücrelerinin hızla büyümesine zemin hazırlar. Özellikle, aşırı rafine edilmiş gıdalar ve katı yağların tüketimi, bağırsak mikroflorasını olumsuz yönde etkileyerek besin emilimini bozabilir. Bu durum, kolorektal kanserin gelişiminde önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yapılan çalışmalar, yüksek miktarda lif içeren besinlerin (sebze, meyve, tam tahıllar) kolon kanseri riskini azalttığını göstermektedir. Lif, sindirim sistemini düzenleyerek zararlı toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Bunun yanı sıra, lifli gıdalar bağırsak hareketliliğini artırarak bağırsak sağlıklarını korumaktadır. Dolayısıyla, genç bireylerin diyetlerinde daha fazla lifli besinlere yer vermeleri, kolon kanseri riskini önemli ölçüde azaltabilir.
Sonuç olarak, kolon kanseri 50 yaş altı bireylerde artış gösterirken, bunun arkasında yatan nedenler arasında beslenme alışkanlıkları ve tüketilen gıdaların kalitesi ana unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Besinlerin sağlığımız üzerindeki etkisi göz önünde bulundurularak, bilinçli bir beslenme programının oluşturulması gerekiyor. Hem bireylerin hem de toplumların bilinçli beslenme alışkanlıklarını benimsemesi, gelecekte daha sağlıklı nesillerin yetişmesine olanak tanıyacaktır. Genç yaşta kolon kanseri riskiyle karşılaşmamak için sağlıklı, dengeli ve lif açısından zengin bir diyet tercih edilmelidir.